FOR ENGLISH PLEASE CLICK
Marka ve iletişim dünyası hızlıca değişiyor.
Markalar ölmek için doğan fikirleri / kampanyaları eskisi kadar kolay onaylamıyorlar.
Bir yılda miadını dolduracak iletişim fikirleri hem maliyet hem insan
kaynağı kullanımı açısından hayli pahalı.
Pazarlama yöneticileri dünya krizle boğuşurken bu kadar cömert olmayı
reddediyorlar.
Bu yüzden markaların baskısı altında iletişim dünyası uzun süredir kendisinden
beklenen devrimi artık başlatmışa
benziyor.
2011’de dünyada ses getiren kampanyaların merkezinde yaratıcı kancalar
(creative hook) değil, fikirler vardı.
Ses getirmiş kampanyaların gücü reklam cambazlığından değil, proje olma
özelliklerinden geliyor.
Reklam yaratıcı sürecin sonunda çıkan bir ürünse; proje bir şeyin sonunu
değil sadece başlangıcını oluşturuyor.
Reklam kampanyasının bir son kullanma tarihi var.
Proje ise sonuçlanmıyor, doğuruyor.
Doğurganlığı sayesinde, dijital ve
diğer mecralarda uzun bir zaman yaşayabiliyor.
Örneğin 2011’de ses getiren projeler arasında Pepsi’nin “Futbolun Sesi” kampanyası
var.
Pepsi görme engelli futbolcuların ses ile “görmesini” sağlayan bir
teknoloji ile proje geliştiriyor.
Görme engellilere yeniden bir şeyleri tatmanın, “canlandırmanın” hazzını
yaşatarak dünyaya artık “beni seç ve yeni bir şeyler tat” mesajı vermiş oluyor.
Marka ve iletişim dünyası kendi devrimlerine imza atmaya hazırlanırken
araştırma dünyası ne yapıyor?
Araştırma dünyası maalesef pazarlama ve iletişim dünyası kadar esnek değil.
Hiper rasyonelliği kendine gaye edinmiş sektörümüz kendi devrimini yapmakta
hayli zorlanıyor.
Markaya proje fikri yaratacak araştırmaların yokluğunu bir kenara koyarsak,
bu zengin fikirleri test edecek modeller bile mevcut değil.
İletişim kancalarının (creative hook) kahraman olmadığı yeni iletişim
dünyasında, araştırmanın acilen fikrin yaratıcılığından çok fikrin yaşam
eğrisini ve doğurganlığını test edecek birikime gelmesi gerekiyor.
Basit ve yüzeyde bir cevap alınacak “Pepsi’nin engellilere futbol
oynatmasını beğendiniz mi” sorusu yerine, görme engelliye futbol oynatarak
hazzı anlatmanın doğuracağı zenginliği ön görebilen ve bu fikrin diğer
mecralara nasıl akacağı konusunda girdi sağlayabilen araştırma modelleri
sektörümüzün devrimini oluşturacak.
“Fikir ne kadar büyük” yerine “ne kadar geniş” veya “ne kadar derin”
sorusuna yanıt veren araştırmacılar da bu sektörün devrimcileri olarak
ünlenecekler...